21 Haziran 2016 Salı

MAVİ KAPI

     Kendimi sevdiğine geri döneceğini vaad edip, senelerdir kıyıda bekleten denizci gibi hissediyorum. O kadar yüzsüz ve bahanesiz. Yazmadım uzuuunca bir zamandır, çünkü istemedim. Ben daha kendi yaşam stilimi belirleyememişken insanların benim yaşam stilimi okuyup, anlamasını beklemek çok saçma geldi. Öyle olunca bende yazmayı, paylaşmayı bıraktım. Peki ben yaşam tarzımı yerine koydum mu? Buraya yazmak paylaşmak istediysem demekki birşeyler yerine oturmuş demektir. Öyle midir? Bende henüz tam bilmiyorum.
Okulum nerdeyse bitmek uzere, uzun suredir mükemmel giden bir ilişkim var (popomu da kaşıdım, şeytan kulağına kış kış kış!), sonunda o sıkısık yurt odamdan da çıktım (oda arkadaşımın ayağı, tarihi geçmiş Cheetos gibi kokuyordu da onu başka bir zaman anlatırım...) ve yeni bir eve yerleştim. Gerçi küçücük bir studio ama başlangıç için çok uygun! Kutu gibi maşallah! Kutu değil de, tencere gibi ama kavrulup giderim nolcak... 
Işte canlarım, yeni ev yeni sorumluluklar derken Serenay kızımız baya ev döşeyip, kurmaya merak sarmış durumda. Nereye ne yapsam bilemedim. Bakmaya başlayınca farkettim de piyasada o kadar güzel, farklı, tasarımları muhteşem bir çok eşya varki, evimi nasıl döşeyecegime karar vermek cok zordu. Sevgilim ile birkaç uyumsuzluklar, Ikea'da ve hardware mağazasında tatlı küçük tartışmalarımız (benim istediğim olsun tavrım) ve eşyaları tüm ona taşıtıp ben mağazada ağzı açık her elime geçene saldırmam sonucu sanırım birkaç güzel eşyada kadar kıldım :) 
     
    Tahmin ediyorum ki bu tarz tatlı koşturmacaların kurbanı ve aynı zamanda dünyanın en kararsız insanı birtek ben değilimdir. Öyle olunca sizinle benim yaptığım birkaç tercihleri paylaşmak istedim. Benim bu sorunumu sizde yaşıyor yada yaşayacaksanız süper, üper, düper yardımcı olur diye umuyorum! 

  • Ilk olarak kendime güzel ve uygun bir yatak bulmak şarttı. Kaba olmayan ve çok yer kaplamayan bir tane bulmam çok önemliydi. Çünkü alanım çok küçük ama yinede tek kişilik istemediğim için Ikea tek adresdi. 
Tam istediğim gibi fazla alan kaplamayan ve ince bir yatak buldum;
Ikea-179$
  • Ikinci olarak ne olursa olsun ben yatağımın yanında daime bir komidin ararım. Gece 40 kilometro koşmuşum sanki gibi her gece susadığım için ve yatağımdan susuzluktan ölsem de kalkmayacağımı bildiğim için evimde bulunması gerekli 2. önemli ev eşyam.

    Ben boyanmış tahtalara aşık biri olarak bunu görünce dayanamadım, ama sade bir seçimde tabikide yapılabilir.

Yeşil Komidin IKEA- 99$
Sade Tahta IKEA- 39.99$
  • Şimdi ise sırada hepimizin (hiç değilse benim!) en çok sevdiğimiz kısıma geldik. ELBİSE DOLABI!!! Küçük alana hiç bir zaman enine boyuna bir dolap almazdım, gel gelelim ev sahibi en büyükçesine bir dolabı koymuş ortaya, tutturdu çıkmıcak bu evden diye. Bende en güzel şekilde değerlendirdim bizim Mr.BüyükDolabı. İçine küçük raflar ve ekstra kutular koydum ki içindeki alanı daha genişçe değerlendirebileyim. Böylelikle ayakkabılarım, çantalarım ve kullanmadığım çarşaf kılıflarım ortadan kalktı.

(Fotograf bana ait değildir.)* (Dolabin fiyati bilinmemekte) * 
Toplam fiyat- 50-90$
  •  Tuvalet erzak ve esyalarını düzenleyebilmek sanırım benim için en zoruydu. Doğru aleti, uygun fiyata bulmaya çalıştım. En sonunda Walmart'tan tuvaletin üstüne yerleştirebildiğim bir ayaklı raf buldum. Böylelikle raf takarken duvara vereceğim hasardan kurtuldum hemde gerçekten tuvalete enerji kattı. (Bu buluşu farkeden sevgilimede burdan bir alkııışşş!!)

Walmart- 14.99$


  • Raflar benim ev alanım için çok önemliydi. Evim küçük ve mutfağımda sadece iki ortanca, bir küçük dolap rafı var ve kalabalık durması istediğim son şey, durum bu olunca eşyaları duvara taşımak en pratik çözüm. Tezgahımın bulunduğu duvarın üstüne iki çift ince uzun raf koydum. Böylelikle, tabak ve bardaklarımı üstüne yerleştirebiliyorum. İstemsiz yaptığım bu eylem evime natural bir hava kattı.

(Fotograflar benim degildir.) via Pinterest 
* Raf parçaları IKEA'dan bulunabilir.
  • Ev aksesuarlarınıda herkesin yaratıcılığına bırakıyorum. Benim seçtiklerim;

" Today Has Been Cancelled" Pike-28$ Society6.com
Ikea Pike- 29.99
Halı Society6- 58$

IKEA yatak örtüleri- 30$

IKEA 1 Çift perde- 25$

       Küçük yaşama alanını verimli kullanmak gerçekten çok zormuş ama benim için alışverişinden, yerleşme telaşına kadar hepsi çok eğlenceli ve zevkli geçti. Yeni kapılar, yeni başlangıçlar diliyorum... Banada, sizede! 



3 Aralık 2014 Çarşamba

Welcome to NewYork!

"The city that never sleeps! " 

   

    Oyle diyorlar yani. Daha o uyumayan o cilgin sehir hayatini tadamadik. Cilgin clublar, absinthe icilen delice ev partileri filan peehhhhh nerde o gunler! Geldigim gunun ertesi gunu okul acildi ve acildigindan itibaren ilkokuldan bu yana calismadigim kadar ders calisiyorum. Haftada verilen sekiz, dokuz proje mi dersiniz? Bitip tukenmeyen essayler? Hepsinden azar azar pilissss? No? Okay. Ah ben modaci olucam birtanede french bolldog alip mis gibi yasicam. Gelsin sampanyalar, gelsin defileler diyen aklimin ben... Tip okusaydim daha az yorulur muydum acaba diye dusundugum zamanlar olmuyor degil. Ne zormus modaci olmak. Ustume okulda verilen baski ile ben eve gidip deli gibi calisip sonra sizdigimdan dolayi daha rahat rahat sehrin tadini cikarmis degilim. Bide zaten geldigimin ikinci haftasi Ebola hastaligi geldi sehre! Newyork'a hosgeldin Serenay!!! Disari cikmaya korkar olmustum bir ara. Eger 5 kisiden fazlasinda hastaliga rastlarlarsa sehirde, ilk ucakla Turkiye'ye donerim diye plan bile yaptim. Gayette ciddiydim de Allahtan 1 kisiden baska kimsede Newyork'da gozukmedi. 
    Butun bu kosturmaca ve endiseye ragmen Newyork'u sevmeyi basardim. Evet sehir cok eski, bazen bazi bolgeleri cok pis kokuyor, surekli yapim halinde binalar ve birbirini ezip gecen insanlar olmasina ragmen sehir yinede guzel. Isiklari, halal yemek seyyar kofte saticilari, goz alici reklamlari, yapabilicegin bircok sey olmasi ve her kosede herkes icin bir firsatin bekledigini bilmek insani cok farkli hisler icine sokuyor. Aklima birden Empire State of Mind sarkisi geldi. Ahahah actim simdi dinliyorum hatta. lalalalal! 
    
   Yeni bir maceraya basladim. Benim gibi yeni bir hayatin altina imzasini atmis birsuru insanla ayni binada yasayinca anladim ki, herkesin bir suru hayali, basarmak istedikleri gayeleri var hatta bircogu seninle ayni gayeyi paylasiyorlar. Umarim hepimiz hayattaki isteklerimizi gerceklestiririz. Yeni bir araba, bir kariyer, bir cocuk, sevgi dolu bir iliski, saglik ve huzur... Hayallerimiz her ne olursa olsun hepimizin basarmasi umuduyla...
 

     

18 Temmuz 2014 Cuma

NEDEN BU KADAR ZAYIFSIN?




     Başlıktanda anlayabileceğiniz gibi bugünün blog yazısı normalden biraz farklı. Sanırsam şöyle başlamayalım; benim boyum 1.69 kilom ise 45.5 kg, son üç senedir ölçülerim hiç değişmedi. Ilkokuldan beri her tanıştığım insandan duydugum ilk soru " Neden bu kadar zayıfsın?" , cevabım ise uzun bir zaman boyunca"bilmiyorum" oldu. Suan birçoğunuzun içinden "Keşke benide zayıf gorseler.", "daha ne istiyorsun?" tarzı düşünceler geçiyor ama her nasıl bir insana  "çok şişkosun" demeniz karşıdakini incitiyorsa aynı şekilde "çok zayıfsın" demekde bir o kadar küçük düşürücü.

    Küçükken aynada gördüğüm vuücudu hiçbir zaman beğenmezdim.  Bacaklarım ve kollarım cok uzundu ve aşırı derecede zayıftım. Bütün kemiklerim dışarı çıkmış derecedeydi. Cin Ali gibi ortalıkda dolaşıyordum. Ilkokul ve ortaokulda asla tayt yada içine uzun çorap giymeden dar kot giyemezdim. Giydiğimde ise genelde "seni evde beslemiyorlar mı?", "çöp gibisin biraz yemek ye!", "kemiğinin üstünde sadece deri mi var senin?" tarzı sozler duyuyordum. Diger arkadaşlarımın göğüsleri, kalçaları vardı, kolları bacakları benimkiler kadar zayıf degildi. Onlar göze batmıyorlardı. Ben ise benim ne zaman göğüslerim çıkacak diye merak eder dururdum. Annemler doktora bile götürmüşlerdi kilo alabilmem icin. O zaman neden bu kadar zayıf olduğum sorusuna cevabımı bulmuştum. Metabolizmam normalden hızlı çalışıyordu. Metabolizmanın ne olduğunu bilmiyorsanız; metabolizma, vücudun temel fonksiyonlarını devam ettirebilmek için yaktığı enerji miktarıdır. Yemek yeme, uyuma, temizlenme ve benzeri faaliyetler sırasında vücudunuzun devamlı kalori yakmasını sağlar. Ben ne kadar yesemde hiçbir işe yaramıyor açıkcası.

    Ortaokul yıllarım her 14-15 yaşındaki gencin geçirdigi gibi pizza, hamburger, cips, cola (daha ne kadar fast food varsa) yemekle gecti. Bir çok arkadaşım "ne kadar şanslısın, yiyip yiyip kilo almıyorsun" diyorlardı. Sorunda ordaydı zaten, ben ne kadar yesemde kilo alamıyordum. Insanlar yine "çok zayıfsın, biraz ye" diyorlardı. Birini söyle bir cumle kurarken kesinlikle duymuşsunuzdur, "kilo almak vermekten daha zordur." Size bunun ne kadar doğru olduğunu anlatamam.
    
Liseye geçtiğimde biraz daha kilo alabilmiştim. Nasıl becerdim hiçbir fikrim yok. Hiç değilse bikini giydigimde insanlar garip bakışlar atmıyorlardı. Nasıl olduysa biraz kalçam ve göğüslerim çıkmıştı. Insana benzemiştim ama insanların "neden bu kadar zayıfsın"  sorusu hala bitmemişti. BMI oranım sonunda yerine oturmuştu ama hala çogunluktan zayıftım. Zaten BMI(body mass index) oranını kim belirliyorsa çıksın karşıma! Kim başkasına nasıl "sen bu, bu, bu  kiloda olursan normalsin değilsen sağlıksızsın" diyebiliyor? Zayıf ve şişman kelimeleri nasıl bu kadar rahatça kullanılabiliyor? Bir insani görünüşü ile yargılamak bu kadar kolay birşey mi?
    Her ne kadar artık eskisi kadar "süper zayıf" olmasamda vücudumda her zaman beğenmedigim ve hiçbir zaman değiştiremeyeceğim unsurler olucak. Mesela parmaklarım yamuk, asla dümdüz duramıyorlar. Diz kapaklarımı hiç beğenmiyorum, her ne kadar Megan Fox kadar kadar olmasada yinede hoşuma gitmiyorlar. Kollarım hala vücuduma göre cok uzun, bazen fotograflarda goril gibi çıkıyorum ve ne kadar yersem yiyeyim aldıgım kiloların hiçbiri kalçalarıma gidiyor gibi gözükmüyor. Garip bir şekilde karnımda birikiyorlar. Butun bunları da derken beni "kendimce kilolu" zamanımda asla diet yaparken goremezsiniz. Yine her ne zaman canım Burger King istese o saniye gider yerim. Beni hiçbir zaman akşam yemeğinde salata yerken göremezsiniz mesela. Sporumu eksitmeden yaparım o kadar.
   Ne kadar düzgün yemesemde sabahları agır bir kahvaltı yapmayı sevmiyorum. Genelde meyve salatasıyla geçiştirdiğim çok olur. Geçen sabah uyandığımda dolapda hiçbir meyve kalmamıstı bende en yakındaki markete gittim. Meyvelerimi doldurdum sepetime, birazda aksam yemeğinin yanında salata yapabilmek icin yeşillikte aldım kasaya doğru gidiyorum, ayni sitede oturduğum bayanın biri(merhaba, iyi akşamlar dışında bir sohpetimin olmadığı) arkama sıraya girdi, selamlaştık ve sepetime baktı, kafayı kaldırıp " çok zayıfsın ve hala onlarla mı besleniyorsun?" diyiverdi. Ağzim açık kadına bakakaldım. Beni tanımıyordu, en ufak bir samimiyetimiz bile yoktu ve bunu bana nasıl söyleyebiliyordu? Hangi hakla? Hiçbir cevap vermeden sepettekileri okutup oradan uzaklaştım.
    Eger ben BMI oranının çok üstünde bir insan olsaydım o zaman ne diyecekti?
"Onlarla beslenmek için biraz geç kalmamış mısın?" mı? Hayır asla öyle bir soru soramayacaktı ama zayıflığın bazı insanları fazla kilo kadar rahatsız edebileceğini biraz düsünemez miydi? Ne yazık ki sosyal medya zayıflıgı "güzellik" cercevesinde sunduğu için insanlar o tarz konuşmakta hiç rahatsızlık duymuyorlar. Kimse kimseyi bedenleri ile yargılayamaz.

" O kilolu, bütün gün Mc Donalds'dan çıkmıyor heralde."
" O zayıf, sadece kemik kalana kadar diet yapıcak sanırım."

    Gerçekten kabul edilemez bir görüş açısı. Kimse diğer mantıklı açıklamaları gözden gecirmiyor. Genler, metabolizma, kemik yapısı, sağlık sorunları bunların hicbiri akıllara gelmiyor. Cünkü birilerini eleştirmeye o kadar alışmışız ki, bundan zevk alıyoruz. Başkalarının eksik yanları, bizim hosumuza gidiyor nerdeyse. Buna bir son verilmeli. Herkesi olduğu gibi kabul etmek ve ağzımızı kapalı tutmak bu kadar mı zor?
    Sizce birini çok zayıf diye yargılamak kabul edilebilir mi? Yoksa birine çok şişkosun demek kadar kırıcı olduğuna inanmıyor musunuz? Birçok kez "çok zayıfsın" cümlesini duymuş biri olarak size öyle olduğuna garanti verebilirim. Ozellikle o kadar çok kilo almaya çalışırken bunu hergün insanlardan duymak bir hayli yorucu. Insanlardan surekli kilom ve boyum hakkında sorular duyuyorum, sanki acaba kilom boyuma göre normal mi değil mi onu anlamaya çalışıyorlarmış gibi. En azından bu soruyu cevaplamış oldum.
 
 Herkes kendini olduğu gibi kabul etmeli ve sevmeli. Ben içinde yaşadığım bedeni seviyorum, ister belirli istatistliklere uysun, uymasın. Kimin beğenip beğenmediği umrunda değil.

sen güzelsin



1 Haziran 2014 Pazar

Moda Sokakta | Serenay Savtur

     Resmi olarak yaza girmiş bulunuyoruz. Bu demek oluyor ki en fazla iki parça kıyafet giyip, saçımızı gelişi güzel toplayıp dışarı çıkabilme hakkına sahibiz. İncecik bir elbise, sandalet, güzel bir kolye vee VOILA! Dışarı çıkmaya hazırsın! Bahar-Yaz 2014 Koleksiyonlarına şöyle bir göz gezdirdim de diğer senelerdekilerden daha farklı bir koleksiyon çıkartmış tasarımcılar. Yanar-döner renkler, çiçekli doğa renklerinden oluşan kumaşlar, file t-shirtler bu sezon baya konuşulucal gibi duruyor. 










     Yaz ayları geldiğinde hepimize giyinip süslenip dısarı çıkmak eziyet gibi gelir. Bu bir gerçek. Hiçbirimiz o çatır sıcakta hazırlanma aşamasını yaşamak istemiyoruz. Bu sezonun koleksiyonuda bu amaca gayet uygun. Bir tshirt, short ve dolgu topukla sıklığı yakalamak bu sezon çok kolay olucak gibi duruyor.


     Hepimiz kış ve bahar aylarında makyaj ve saç yapmayı severiz ama hadi şimdi dürüst olalım... Şurda kız kızayız sonuçta. Yazın makyaj yapmak tam bir eziyet! Daha yaparken terlemeye başlıyorsun ve tum makyaj sen daha evden çıkmadan mahfoluyor. Saçını yapıyorsun aynaya arkanı dönüp iki dk sonra tekrar baktığında saçın aslan gibi kabarmış. Biliyorum tatlım... Ne mutlu bize ki şu son dönemlerde az ve doğal makyaj yapmak moda. Kiprikte doğal duran maskara ve dudaklara biraz ruj ve makyajın bitti! Saçını dustan çıktıktan sonra örüp bir kaç saat sonra aç ve tüm gün kabarmayan parlak saçlarla dolasabilirsin. Sanırsam artık moda da tembelleşiyor ve ben hiç şikayetçi değilim!

Enjoy! Jouir de! Godere!

22 Şubat 2014 Cumartesi

Gunluk makyaj ve Sac Stili | Serenay Savtur


      Uzun süredir blog yazmadığımdan dolayı, herhangi bir paylaşımın yeterli olmayacağını düşünerek, yüksek bir özgüvensizlikle video blog yapmanın en iyisi olacağına karar verdim. Cesaretime hayran kaldım açıkcaşı. Makyaj artisti olmadığımı anlamışsınızdır zaten ama yinede belirteyim, "ben, makyaj, artisti, değilim!" Sadece nasıl biliyorsam öyle yapıyorum. Youtube'da komik kedi videolarından başka birkaç takip ettigim makyaj artistlerinin sayfalarında baya zaman harcadığım doğrudur... Hatta internette geçirdiğim zamanın %70'ini kapsıyor diyebilirim.(Boşum biraz, evet.) Yaklaşık 2-3 senedir Youtube'a başlamak çok istiyordum ama hicbir zaman yeterince hazır yada yeterli hissetmedim, ne de video için bir konu bulabildim. Bu sefer sadece burada blog icin paylaşacağımı düşünerek bu video'yu çok sevdiğim bir arkadaşımla çektik ama nasıl olduysa video kendini Youtube'da buldu. (Ne siz sorun ne ben söyleyeyim.) Beğenir misiniz, beğenmez misiniz hiç bir fikrim yok ama sanırsam gayret edip Youtube'a devam etmek istiyorum.
Uzun lafın kısası umarım hoşunuza gider ve beğenerek izlersiniz. Değişik birsey yapmanın güzel olabileceğini düşündüm. Pozitif yada negatif yorumlarınızı yazıp beni bilgilendirirseniz çok mutlu olurum.

     Arrivederci amori! 
Buda benim italyanca yazma çabamdı :)

4 Aralık 2013 Çarşamba

Günlerden Miranda Kerr | Serenay Savtur

Merhaba fellas!
Kuşkusuz bir konuda anlaşabiliriz ki oda Miranda Kerr'in gardırobuna sahip olmak istemeyecek bayan olamaz. Kadın tam bir moda ilahı. Hiç değilse benim için öyle! 
Herne kadar moda kendine yakışandır diye düşünsemde Miranda'nın giyiminden ilham almamak imkansız. Yakışmasada tıpkı aynısını giyesi geliyor insanın. 


Victoria Secret meleğini podyumdaki nefes kesen seksi, idaalı kostümlerinin dışında günlük hayatında gayet rahatına düşkün. Komfort ve elegantlığı çok iyi dengeleyebiliyor. Rahat, salaş aynı zamanda şık ve gösterişi yakalayabilen nadir kişilerden. 
Annelerimize ne giysem acaba sorusunun bir kot bir tshirt cevabının en güzel şekil A'sı Miranda.  Tek fark biz bir kot bir tshirt giydiğimizde "hmm ok" Miranda giydiğinde "wow" etkisi yaratıyor tabi orası ayrı. 
Miranda Kerr farkı bu olsa gerek :) 


Bir Amerikan atasözü derki "Less is more"- "Az herzaman daha fazladır" yada öyle birşey ;) 


Enjoy! Jouir de! Godere! 

17 Kasım 2013 Pazar

Moda Dünyasında Dejavu!

Hepimiz koşulsuz bir zamanlar anne-anneannelerimizin eski gençlik fotoğraflarını gördüğümüzde " bu üstünüzdekiler ne yiaaa, kıyafet mi onlaaarr???" demişliğimiz olmuştur. Gel gelelim şu son bir kaç yıllardir bizlerde anne ve anneannelerimiz gibi giyinmeye başladık. Hatta vintage yazan ne varsa üstüne atlıyoruz. Şikayetçi miyim? Asla! Gayette memnunum. 
Çıplaklığın hiç bir zaman "moda" kelimesi altında kullanılmasını sevmemişimdir. 

Günlük kıyafetler bir yana 40lı 50li 60lı yıllarda en çok dikkatimi çeken akım plaj modası olmuştur. Büyük bir Marilyn Monroe hayranı olarak (kim değil ki zaten??) en çok sevdiğim çekimleri daima plaj çekimleri olmuştur. Kıpır kıpır, korse kesim, likra kumaşlar, hasır şapkalar o zamanlarda sahillerin vazgeçilmeziydi.



Moda dünyasında yaklaşık 3-4 senedir büyük bir dejavu yaşınıyor. Podyumlarda tekrardan o geniş küt kesim paltolonlardan tuttun, yüksek bel pileli uzun eteklere kadar herşey vintage style. Günlük giyimin olduğu gibi mayo/bikini sahil modasıda 50li yıllara göre uygulanmış. 


    

Sahilleri renklediren şarkılarıda unutmamalı tabii. En popiler şarkılardan biri ise  Brian Hyland'ın Itsy Bitsy Teenie Weenie Yellow Polka Dot Bikini parçası olmuştur. Bu şarkıyı ben küçükken çoğu zaman anneannem mırıldanırken duyardım. Ahh gençlik... 

Enjoy! Jouir de! Godere!